NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ أَبِي
فُدَيْكٍ
حَدَّثَنِي
ابْنُ أَبِي
ذِئْبٍ عَنْ
الْقَاسِمِ
بْنِ عَبَّاسٍ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
عُمَيْرٍ
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَنْ
غَسَّلَ
الْمَيِّتَ
فَلْيَغْتَسِلْ
وَمَنْ حَمَلَهُ
فَلْيَتَوَضَّأْ
Ebû Hureyre'den demiştir
ki:
Rasûlullah (s.a.v.)
"Cenaze yıkayan gusletsin, onu taşıyan da abdest alsın." buyurmuştur.
İzah:
Tirmizî, cenâiz; İbn
Mace, cenâiz; Ahmed b. Hanbel 11-280, 433, 454, 472, IV-246.
Hadis-i Şerifin zahirinden
anlaşılan, cenaze yıkayan bir kimsenin gusletmesinin, cenaze taşıyan bir
kimsenin de abdest almasının farz oluşudur. İmamiyye mezhebi mensupları bu
hadisin zahirine sarılarak "cenaze yıkayan bir kimsenin gusletmesi cenaze
taşıyan bir kimsenin de abdest alması farzdır." demişlerdir. Hz. Ali
(k.v) ile Hz. Ebû Hürey-re (r.a) de bu görüştedirler.
İmam Malik ile İmam
Ahmed'e ve Şafiîlere göre, cenaze yıkayan bir kimsenin gusletmesi, cenaze
taşıyan bir kimsenin de abdest alması müstehabdır. Sözü geçen bu mezhep
imamlarına ve mensuplarına göre, metinde geçen "gusletsin ve abdest alsın”
emirleri vücub için değil, istihbab içindir. Çünkü Darekutnî ile Hakim'in İbn
Abbas (r.a) den rivayet ettikleri "bir cenazeyi yıkamanızdan dolayı
gusletmeniz gerekmez. Çünkü sizin ölünüz pis değildir. Sadece ellerinizi
yıkamanız yeter." mealindeki hadis, sözü geçen emirlerin istihbab ifade
ettiklerine delalet etmektedir. Darekutnî ile Hakim'in rivayet ettikleri bu
hadis-i şerifin bir benzerini de Beyhaki rivayet etmiş ve İbn Hacer de bunun
hasen olduğunu söylemiştir.
Hafız İbn Hacer
et-Telhis isimli eserinde de el-Hatib'in îbn Ömer'den naklettiği, "Biz
cenazeyi yıkardık, yıkama bittikten sonra kimimiz yıkanırdı, kimimiz de
yıkanmazdi." mealindeki hadisin senedi hakkında sahihtir demiştir. Hafız
ibn Hacer İmam Malik'in ivayet ettiği "Umeys'in kızı Esma, Hz. Ebû Bekir
vefat ettiği zaman, O'nu yıkadı. Daha sonra da orada bulunan muhacirlere:
Ben oruçluyum hava da
çok soğuk acaba yıkanmam gerekir mi? diye sordu onlar da:
Hayır! diye cevap
verdiler.[Muvatta, cenâiz] mealindeki hadis hakkında da "Hz. Ebû Bekir'in
vefatı büyük bir hadisedir. Böylesine büyük bir hadisede muhacirlerle birlikte
ensarın ileri gelenlerinin tümünün de hazır bulunduğundan şüphe edilemez.
Müslümanların ileri gelenlerinin tümünün bulunduğu bir mecliste, cenaze
yıkamakla ilgili bir farzı bilen bir kişinin bulunmaması düşünülemez. Eğer
cenaze yıkayan kimseye gusl lazım gelseydi, o mecliste mutlaka bunu bilen bir
kişi çıkardı." demiştir.
Bu mevzuda Hattâbî de
şöyle diyor: "Ben cenaze yıkayan bir kimseye gusül, cenaze taşıyan bir
kimseye de abdest lazım geldiğini söyleyen hiçbir fıkıh alimine rastlamadım.
Cenaze yıkayanın gusletmesi, cenazeyi taşıyanın da abdest almasıyla ilgili
emirlerin farziyyet için değil de, istihbab için olması mümkündür.
Bu mevzudaki gasletsin
emrinin üzerinde pislik bulunan bir ölüyü yıkayıp da, ölünün cesedinden
üzerine bir pislik sıçrayan, bu pisliğin neresine isabet ettiğini tesbit
edemediği için, vücudunun tümünü yıkaması icabeden kimselere ait olması
ihtimali vardır. Abdest alsın emrinin de "ölüyü yıkamayan kimse, cenaze
namazına yetişebilmek için abdestli bulunsun" şeklinde te'vil etmek de
mümkündür."
Her ne kadar el-Hattâbî
"Ben -cenaze yıkayan bir kimseye yıkanmak cenaze taşıyan bir kimseye de
abdest almak farz olur- diyen bir fıkıh alimine .astlamadım." demişse de
yukarıda zikrettiğimiz gibi, başta Hz. Ali ite Hz. Ebû Hüreyre olmak üzere, bu
görüşte olan ilim adamları da vardır.
İmam Ebû Hanife (r.a)
ile taraftarlarına ve el-Leys'e göre, cenazeyi yıkamaktan dolayı yıkanmak ne
farzdır ne de sünnettir. Ancak abdest almak menduptur.[Bilmen Ö. Nasuhi Büyük
İslâm İlmihali, 81.] Bu mevzuda gelen hadislerdeki "gusletsin"
sözünden maksat, yıkanmak değil, sadece elleri yıkamaktır. Hattâbî'nin
açıklamasına göre, bu hadisin senedi tenkid edilmiştir. İbn Kattan da hadisin
ravisi Amr b. Umeyr'in halinin meçhul olduğunu söylerken İmam Tirmizî, bu
hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Bu da İmam Tirmizi'nin bu hadisin sıhhati
hakkında Hattâbî'nin bilmediği bazı bilgilere sahip olduğunu gösterir. Bu
hadis hakkında 348 nolu hadisin şerhinde de açıklama vardır.